Makale
Batı’nın Rehin Aldığı Avrupa Müslümanları (4)
Avrupa Neresi?
Yenilgiyi mutlaklaÅŸtırmış olan zihnimiz, galip Avrupa’yı kendimizden ayrık ‘yeni bir dünya’ olarak görme eÄŸilimindedir. Avrupa, Asya ve Afrika gibi kadim dünyanın önemli bir parçasıdır. Asya’yı Avrupa’dan Asya ve Avrupa’yı da Afrika’dan ayırmak mümkün deÄŸildir. Bu konuda ‘Kartaca Ä°mparatorluÄŸu’ önemli bir örnektir. Roma’nın yakıp yıkmak ve yok etmek adına adeta fikri sabiti haline gelmiÅŸ olan Kartaca, Kuzey Afrika’nın önemli bir unsurudur. Kurucuları Fenikelilerdir. Fenikeliler, Mezopotamya’dan OrtadoÄŸu’nun önemli coÄŸrafyalarına oradan kadim dünyanın kalbi ve birikiminin adeta çanağı olan Akdeniz’e, Akdeniz’in Avrupa kıyılarına, Mısır’a ve nihayet Kuzey Afrika’ya geliÅŸleri kadim dünya içerisindeki akışkanlığın önemli bir örneÄŸini teÅŸkil etmektedir.
Büyük Ä°skender’in ‘Cihan Ä°mparatorluÄŸu’, Yunan/Helen Medeniyetini merkeze alan bir ‘emperyal vizyon’ olmasının çok ötesinde, iÅŸgal etmiÅŸ olduÄŸu coÄŸrafyalara ve bu coÄŸrafyalardan da Makedonya’ya yani Avrupa’ya taşımış oldukları ile de oldukça önemlidir. Büyük Ä°skender’in iÅŸgal etmiÅŸ olduÄŸu Asya coÄŸrafyalarında kendisinin ve askerlerinin yerel unsurlarla yapmış oldukları evliliklere akrabalık bağı açısından da bakmak önemlidir. Zira bu durum Avrupa’nın nesepsel bir iddiası olan ‘Aristokratik Ayrıklık ve Safiyet’ teorisine gölge düÅŸürmektedir. BaÅŸta Mısır ve Anadolu olmak üzere kadim dünyanın önemli ÅŸehirlerinin Ä°skenderiye ismi ile anılması, kadim dünyayı oluÅŸturan unsurların akışkanlığına verilecek diÄŸer önemli bir örnektir.
Meryem OÄŸlu Ä°sa’nın (Selam üzerine Olsun) nübüvveti ile birlikte kadim dünyanın çakışma merkezi olan Filistin topraklarında tecelli eden Vahyin Avrupa içlerine taşınması, Roma Ä°mparatorluÄŸunu yıkan barbar kavimlerini medenileÅŸtirmiÅŸ Avrupa’nın asli unsurları haline getirmiÅŸtir. Kilise Babaları olarak adlandıran züht ve takva ile meÅŸgul ÅŸahısların mirasçıları Hristiyan din adamları, Roma Ä°mparatorluÄŸunun çöküÅŸü ve barbar akınları ile altüst olmuÅŸ sosyal hayatı yeniden inÅŸa etmiÅŸler, yerleÅŸik hayatı yeniden mümkün kılmışlardır. Barbar kavimlerin taşımış oldukları ötekileÅŸtirici asabiyet duygusu ve kan bağına dayalı kardeÅŸlik olgusu, kan bağı esasına dayanmayan birleÅŸtirici bir din kardeÅŸliÄŸi ülküsüne dönüÅŸmüÅŸtür. YerleÅŸik hayatın önemli bir unsuru olan ‘birlikte yaÅŸama pratiÄŸi’, vahiy kaynaklı bir ahlakın eseri olarak bugünkü Avrupa’nın ÅŸekillenmesini saÄŸlamıştır.
Avrupa’nın Asya ve Afrika’dan yani kadim dünyadan kopuÅŸu; Avrupa’nın ‘Amerika’nın KeÅŸfi’ nezdinde ‘Yeni Dünyaları’ keÅŸfi ile birlikte oluÅŸmuÅŸtur. Bilinen bir dünyadan bilinmeyen bir dünyaya ayak basan Avrupalı, yenidünyanın efendiliÄŸi ile birlikte güç ve kudret algısında önemli deÄŸiÅŸimler yaÅŸamıştır. Sahip olduÄŸu bu yeni efendilik algısını mensubu olduÄŸu kadim dünyaya karşı kullanmakta gecikmemiÅŸtir.
Bu konuda Arnold J. Toynbee’nin ifadesi çarpıcıdır: ‘Mekân boyutunda bizim Batılı görüÅŸ alanımız, bu gezegenin bütün yerleÅŸilebilir ve gezilebilir yerlerine ve gezegenimizin ufacık bir toz parçası gibi durduÄŸu yıldızlar evrenine kadar uzandı… Ufkumuz geniÅŸlemeye baÅŸlamadan önce, bizim Batılı kozmogoni bilimcilerimiz ve jeologlarımız zaman ve mekân boyutunda dünyamızın baÄŸlarını koparmadan ve denizcilerimiz dünyayı dolaÅŸmadan önce OrtaçaÄŸ atalarımız bizden daha geniÅŸ ve doÄŸru bir tarihsel görüÅŸe varmışlardır. Onlar için tarih yalnızca kendilerinin dar sınırlı tarihi deÄŸildi; aynı zamanda Ä°srail'in, Yunanistan'ın, Roma'nın tarihiydi. Dünyanın M.Ö. 4004 yılında yaratıldığı konusunda yanılmış olsalar bile, bunların M.Ö. 4004 yılına kadar bakmaları, her durumda bizim Bağımsızlık Beyannamemizden, Mayflower'in, Colombus'un, Hengist ve Horsa'nın yolculuklarından iyidir… Atalarımız için Roma ve Kudüs, kendi ÅŸehirlerinden daha çok ÅŸey anlatıyordu… çünkü ulusal tarihler yalnızca kendi zaman ve mekân sınırları içinde anlaşılamaz’.(Toynbee, Arnold J., Uygarlık Yargılanıyor, Örgün Yayınevi, Ä°stanbul,2011, s. 131-132.)
Avrupa’nın kadim dünyadan kopuÅŸu, dini alanda da kendisini gösterecektir. Hristiyanlığın Katolik Kilise anlayışı ile LatinleÅŸmesi ve Ortodoks Dünya ile rekabeti Avrupa’nın kadim dünya ile kopuÅŸunu baÅŸlatmıştı. Teolojik bir ayrılıktan ziyade siyasal ve soysal deÄŸiÅŸimlerin oluÅŸturduÄŸu ‘Protestanlık’ bu kopuÅŸu hızlandıracak, Avrupa’nın kadim dünya ile olan baÄŸlarını dini plandan hareketle toplumsal birikimleri ve kadim hafızayı tahrip edecektir. Protestanlık, yeni insan tipolojisinin taşımış olduÄŸu sekülerliÄŸin teolojik inÅŸasıdır. Katolik Hristiyanlığı ‘Ä°srailiyyat hurafeleri’ olarak gören Martin Luther, imanı kiliseden alıp insan kalbine yerleÅŸtirmek isterken hiçbir geçmiÅŸi olmayan daha doÄŸru bir ifade ile hiçbir geçmiÅŸi kabul etmeyen yıkıcı bir yeniye hizmet etmiÅŸ olduÄŸunun farkında mıydı?
Protestanlık ve Püriten ahlak yenidünyalarda kendisini ifade edecek, farklı olanı yok ederek kendisine bir yaÅŸam alanı açacaktır. Bu yaÅŸam alanı giderek evrensel bir hegemonya talebine dönüÅŸecek, bütün bir tarihsel süreç atlanılarak kadim geçmiÅŸ olarak ‘Roma Ülküsü’ yükseltilecektir. Roma’nın kuruluÅŸ mitolojisindeki diÅŸi bir kurttan süt emerek hayatta kalmayı baÅŸarabilen olaÄŸanüstü kardeÅŸlerin kurduÄŸu Roma, Püriten faÅŸizm için kutsaldır. Zira Roma Ülküsü, hiçbir geçmiÅŸi kabul etmeyen Protestan Püritenizmin ‘nesepsizliÄŸi’ için biçilmiÅŸ bir kaftan gibidir.
(Devam Edecek)
Henüz yorum yapılmamış.